Irkçılık

Irk kalıtımsal olarak belli ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip olan insanlar topluluğudur. Bazı fiziksel özelikler diğer canlıların, örneğin hayvanların belli bir oranda da olsa kolaylıkla sınıflandırılmalarını sağlar. İnsanlar arasında da, kuşkusuz son derece belirgin fiziksel ayrılıklar vardır. Bazı özellikler belli toplulukların yadsınamayan niteliklerini oluşturur. Örneğin Pigmelerin boyu, ortalama bir buçuk metre kadardır. Buna karşılık Vatunun boyu iki metreyi bulabilir. Bir Eskimo’nun saçları dümdüzken, bir Boşimanın saçları biber tohumu iriliğinde yumrulardan oluşur. Bir İskandinavyalı’nın gözleri iri ve genellikle çok açık renkte olmasına karşılık bir Çinlinin gözleri çekik ve koyu renklidir. Deri renkleri açısından da insanlar arasında çok büyük farklılıklardan söz edilebilir. Pembeden kahverengine, sarıdan siyaha kadar pek çok renk ve tonları insan derisinin rengini oluşturur. İnsan ırklarını saptama çalışmaları, bu farklılıklara dayanarak bireylerin belli topluluklar şeklinde sınıflandırılmasına dayanır. Bu yönde gerçekleştirilen ırk çalışmaları kısa bir geçmişe sahiptir. Geçen yüzyıllarda da değişik topluluklar arasında önemli farklılıklar olduğu vurgulanıyordu ama bu ayrımlar kültürel, toplumsal ve dinsel özelliklere dayandırılıyordu.

Beyazlar ve diğerleri: Irk sözcüğü ancak on sekizinci yüzyılda ünlü doğa bilimci Linneaus (Carl Von Linne) ve Georges Louis Leclere Buffon’ un bu sözcüğe bilimsel bir içerik kazandırılmasından sonra insan topluluklarını tanımlamak amacıyla kullanılmaya başlandı. Homosapiens türü, derinin rengine göre dört ayrı ırka bölündü. Homo europeus (beyaz); Homo americauns (kızıl); Homo asiaticus (sarı); Homo asser(kara). Bu tanımlamalar yapıldığı tarihlerde tamamen bilimsel ayrım amacına yönelikti. Diğer bir deyişle ırklar arasında bir sıralama gözetlemiş değildi. O devrin kültürü, insanlar arasında eşitlik yanlısıydı. Günümüzde bu pek böyle değil  ne yazık ki 

Kafatasının biçimi konusunda incelemeler yapan ve bu incelemelerle daha ileri tarihlerde ortaya çıkacak olan farklılaşma ölçütünün tohumlarını atan Johann Friedrich Blumenbac "insanlar arasında kesin ve belirli sınırlar çizmenin olanaksız olduğunu" savunuyordu. Bu görüş bazı bilimlerin gelişmesini ve özellikle  de ayrılıkçıların eşitlik kuramlarından çok farklı bazı ideolojilerin ortaya çıkması sonucunda değişmeye başladı. Katılım ilkeleri belirledi ve genetik varlığın aktarımının daha kesin boyutlar kazanılması sağlandı. Darvin’in çalışmaları da doğal çevre ile olan bağlar ve çevre koşullarının gerektirdiği bazı özelliklerin gelişmesi konularında yeni kavramların oluşmasına neden oldu. 
Toplulukların özellikle fiziksel görünümlerini inceleyen insan bilimcilerin kararsızlığı ve kuşkuları, bu bilginleri daha kesin ölçümler aramaya ve giderek daha ayrıntılı sınıflandırmalar yapmaya itti. Ayrıntıların titizlikle saptamalarına karşılık, bunlardan her zaman geçerli sonuçlar çıkartılamadı. Örneğin bir topluluğun kafatası yapısının ve beyninin daha büyük olmasından, o toplumun daha akıllı sonucunu çıkarmak doğru olmazdı. Oysa dönemin incelemecileri bu yanılgıya düştüler. İnsan toplulukları ilk sırada yer alan en gelişmiş ırka, yani beyaz ırka oranla, "az ya da çok gelişmiş" sayılmalarına göre sınıflandırıldı. Böylece bilimsel öğretiler ırkçılığın  yani uygarlığın, doğuştan var olan bir niteliklerin bir sonucu olduğunu savunan ideolojinin destekçisi durumuna geldi. Buna göre toplumlar boyunduruk altında bulundurması gereken "aşağı" toplumlar ve egemen olmak zorunluluğunda bulunan "üstün" toplumlar olmak üzere iki bölüme ayrıldılar. Irk ayrımını destekleyen kurumların Amerikalı siyahilerin köleliğin ya da Avrupa sömürgeciliğin Afrika ve Asya’dan yayılışının yasalaştırılması gereken bir dönemde ortaya çıkmış olması, kuşkusuz bir rastlantı değildir. 
Irkçılık Hitler yönetimindeki Nazi Almanya’sında  doruk noktasına ulaşmıştır. Hitler Ari, yani Hint Avrupa dil grubuna giren "ırkın saflığının" korunması gerekçesiyle hem totaliter devlet yönetimini, hem Yahudilere karşı uyguladığı soykırımı  hem de " yaşama alanını" genişletmek amacıyla diğer ülkelere karşı açtığı savaşları haklı göstermeye çalışmıştır. Irkçılık günümüzde ne yazık ki, tam anlamıyla yok edilememiştir. ABD’de beyazlarla siyahilerin okullarda bir arada eğitim görmesini yasaklayan yasanın anayasaya aykırılığı ancak 1954 yılında  kabul edilmiştir. Güney Afrika da  "apartheid" denilen ayırım hareketi bile olmuştur. Bu ırkçı yönetim, çoğunlukla olan zencilere, azınlıkta olan beyazların "ayrı" olarak gelişmelerini öngörmektedir.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İskambil kağıtları